SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SALAT BAHSİ

<< 658 >>

DEVAM: 91. Hasır Üstünde Namaz Kılmak

 

حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا الْمُثَنَّى بْنُ سَعِيدٍ الذَّارِعُ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَزُورُ أُمَّ سُلَيْمٍ فَتُدْرِكُهُ الصَّلَاةُ أَحْيَانًا فَيُصَلِّي عَلَى بِسَاطٍ لَنَا وَهُوَ حَصِيرٌ نَنْضَحُهُ بِالْمَاءِ

 

Enes b. Malik (r.a.)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ümmü Süleym'i (zaman zaman) ziyaret ederdi, bazan (da bu ziyaret esnasında) namaz (vakti) girerdi. Resul-i  Ek­rem (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bize ait ve suyla yıkanmış hasırdan ibaret olan bir sergi üzerine namaz(ını) kılardı.

 

 

Diğer tahric: Buharî, salat, ezan; Müslim, mesacid; Tirmizî, salat; Nesaî, imame; Darimî, salat; Muvatta', sefer; Ahmed b. Hanbel, III, 131, 145, 149, 164.

 

AÇIKLAMA:     608 numaralı hadis-i şerifi açıklarken belirttiğimiz gibi Enes b. Malik'in teyzesi Ümmü Haram, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in süt annesi idi. Enes (r.a.)'in annesi Ümmü Süleym ile beraber otururdu. Bu bakımdan Resul-i Zişan Efendimiz sık sık bu iki kadını ziyaret ederdi. Ba­zan da bu ziyaret saatleri namaz vaktine isabet ederdi. Bu sebeble de namazın ilk sünnetini orada kılardı. Bu namazın farz namaz olduğunu kabul etmek imkansızdır. Çünkü; "Resul-i Ekrem, farz namazları mutlaka mescidde ce­maatle kılardı.[bk. el-Menhel, V, 48] Bu'bakımdanÜmmü Süleym'in (r.anha) evinde kılınan bu namazın farz namaza bağlı olarak kılınan revatib sünnetlerinden birinin olması ihtimali çok kuvvetlidir. Çünkü Resul-i Zişan Efendimizin mescidde nafile kılmak adeti değildi.

 

Netice olarak bu hadis-i şerif hasır, post ve benzeri sergiler üzerinde na­maz kılmanın caiz olduğunu beyan etmektedir. Bu sergilerin bitkilerden ve­ya hayvan derilerinden yapılmış olması da önemli değildir. Tirmizî'nin ifadesine göre gerek sahabeden ve gerekse sonraki nesillerden gelen ilim adam­larının büyük çoğunluğu bu görüştedirler. Aynı zamanda İmam Ahmed, el-Evzaî, Şafiî ve fıkıh alimlerinin büyük çoğunluğu da bu görüştedirler.[bk. el-Menhel, V, 49]